12 Şubat 2010 Cuma

Ahmet Yurt - Eşrefoğlu Al haberi

9 Aralık 2009 Çarşamba

1 Ekim 2009 Perşembe

Karacaoğlan


Karacaoğlan, Türk halk şairi ve aşık. Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır.
HAYATI
1606' doğduğu, 1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır. Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur. Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17. yüzyılda yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler. Gaziantep'in Barak Türkmenleri de, Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar. Bir başka söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar. Mersin'in Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir. Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova'da doğup, yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır. Adı bazı kaynaklarda Simayil, kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer. Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü. Çirkin bir kızla evlendirilmek, babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan Kozanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü, Bursa'ya, hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır. Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre, Bursa'da ev bark sahibi oldu, evlat acısı gördü. Anadolu'nun çeşitli illerini gezdiği, Rumeli'ye geçtiği, Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor. Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova, Maraş, Gaziantep yörelerinde geçirdi. Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı yaşında ölmüştür. En son bulgulara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır.
YAŞAM TARZI;BİÇİMİ
Karacaoğlan, Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır. Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı, yurt edindiği doğa oluşturur. Güneydoğu Anadolu, Çukurova, Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş getirir. Anadolu halkının 17. yüzyılda çektiği acılar, göçebe yaşantısının yoklukları, çileleri, çaresizlikleri, şiirinde yer almaz. Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur. Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir. Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür. Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir. Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir. Dost, kardeş bildiği, sevgilisiyle eş gördüğü, iç içe yaşadığı bu doğa, onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir. Şiirinin başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu, doğadaki benzetmelerle güzelleşir. Onunla yaşanan sevinç, onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır. Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır. Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir, yakınır. Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir. Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını, âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır. Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen, ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir; doğa ve insan ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir. İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir: Elif, Anşa, Zeynep, Hürü, Döndü, Döne, Esma, Emine, Hatice...Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken, kimine helkeleri omuzunda suya giderken, kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur. Gönlü bir güzel ile eylenmez, bir kişiye bağlanmaz. Uçarılık, onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır. Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır. Kanlı-canlı sevgili, cinsellik motifleriyle daha da belirginleşir, şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder. Onun sevgiye ve kadına bakış açısı, âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır. Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile, bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur.
ŞİİRLERİNİN KONUSU
Karacaoğlan, yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın ve tekke şiirinin etkisinden uzak kalmıştır. Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır. Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır. Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur. Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar. Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle, söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır. Karacaoğlan, halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır. Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır. Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür. Mecaz ve mazmûnlara çokça başvurması, söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir. Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de, halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur. Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar. Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur. Pir Sultan Abdal, Âşık Garip, Köroğlu, Öksüz Dede, Kul Mehmet'ten etkilenmiş; şiirleriyle Âşık Ömer, Âşık Hasan, Âşık İsmail, Katibî, Kuloğlu, Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18. yüzyıl şairlerinden Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, Beyoğlu, Deliboran'ı, 19. yüzyıl şairlerinden de Bayburtlu Zihni, Dertli, Seyranî, Zileli Talibî, Ruhsatî, Şem'î ve Yeşil Abdal'ı etkilemiştir. Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden Rıza Tevfik Bölükbaşı, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kutsi Tecer ve Cahit Külebi Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir. Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir.
ŞİİRLERİNİN ÖZELLİKLERİ
Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularını, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk aşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullandı. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullandı. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı

Erzurumlu Emrah


Erzurumlu Emrah (d. 1775 Bayburt - ö. 1854, Niksar) Türk halk şair'i Sivas ve Kastamonu'da uzun süre kaldığı, Dertli'yi koruyan Alişan Bey'e sığındığı, bir ara Sinop ve İstanbul'a gittiği söylenir. Medrese öğrenimi gördüğü için klasik şiire yönelmiş, Fuzûlî, Baki, Nedim gibi usta bildiklerini örneksemiş, Nakşibendiliğin Halidi koluna bağlı olduğu için tasavvuf öğelerini şiirine doldurmuş, koşmalarında Karacaoğlan'ı, kimi zaman da Aşık Ömer ve Gevheri'yi izlemiştir. Aşık geleneğine bağlı kaldığı koşmalarında ustaca bir söyleyişe ulaştığı, yerli zevki dile getirdiği görülür.

Erzurumlu Emrah'ın aruzla yazdığı şiirleri Divan adıyla Erzurumlu Abdulaziz tarafından bastırılmış (1913-1914), heceyle yazılmış şiirlerini Eflatun Cem Güney ile Çetin Eflatun Güney kitap haline getirmişlerdir: Erzurumlu Emrah'ın Hayatı ve Şiirleri(1958). Bu yıla kadar şiirleri ve hayatı sürmüştür Erzurumlu Emrah semaisiyle de ün kazanmıştır.Daha çok halk edebiyatında benimsenen Erzurumlu Emrah divan edebiyatı tarzında yazdığı şiirleriyle benimsenmiştir.

Yaşamı üstüne bilgiler halk arasında dolaşan söylentilere ve şiirlerine dayanan Erzurumlu Emrah'ın Erzurum'da medrese öğrenimi gördüğü bilinmektedir.

18.yüzyılın sonunda Erzurum köylerinden birinde doğduğu, gerek halk inanışları gerek kendi şiirlerindeki anışlardan belli olan Emrah'ın 1855-1860 arasında, son yıllarını geçirdiği Niksar'da öldüğü kabul edilir. Daha açık bilgi yoktur.

Eserlerindeki öğelerden ve Divan şiiri yolundaki emeğinden anlaşıldığı gibi, hem yeterince öğrenim görmüş, hem tasavvuf yoluna yönelmiştir. Şiirlerinde geçen yer adlarının tekrarından Trabzon, Sivas, Ünye, Kastamonu, Konya, Niksar, Niğde şehirlerini dolaştığı, çeşitli yerlerde kısa süreli serüvenler yaşadığı bellidir. Kendisine ilgi duyan ve koruyup esirgeyen edebiyat meraklısı kişilere konuk olarak bir kaç şehirde yerleşip yaşadığı, ev bark kurduğu da söylenmektedir.

Emrahoğulları adıyla anılan ailelerin birbirinden uzak yerlerde yaşamakta oluşları, bir çok yerde adına bağlı mezarların bulunuşu, şiirlerinin dilden dile geçerek yayılış genişliği kazanışı, aruzla yazdıklarının basılışı, asıl mezar taşının Niksar'da bulunuşuna kadar onun ününün yaygınlığını gösteren işaretlerdir. Bu açıdan 19. yy'ın Dertli ve Seyrani gibi adı herkesçe bilinen bir kaç sanatçısından biridir.

Divan şiiri yolunda yazdıkları zayıf kopyalar olmaktan öteye gitmez. Ama Doğu Anadolulu bir saz şairi olarak hece vezniyle söylediği ikiyüze yakın şiirin derlenmiş hali, kendisini 19. yy'ın önemli âşıklarından biri saymamızı gerektirir. Çağdaşlarından Tokatlı Nuri (Öl.1882) üzerinde belli etkileri vardır. Hatta çoğu zaman bu ikilinin şiiri karıştırılır

Hayatının, değişik geziler, yerleşmeler, evlenmeler ve serüvenlerle dolu oluşu, Orta ve Doğu Anadolu'daki ününü arttırmış olmalıdır. İlgi çeken kişiliği ile eserine değer kazandırmış, şiirlerinin yayılıp bilinmesini sağlanmış gibidir.19.yy'daki âşık fasıllarında eserleri en çok okunan sanatçılardan biri olan Emrah, klasik edebiyat bilgisiyle üstünlük kazanarak etki sağlamış, iki yanlı çalışkanlığıyla geniş alanlarda duyulmuştur. Tasavvufi şiirleri belli bir değer düzeyinin üstünde değildir. Asıl ilginç yanı, saz şiiri geleneği yolundaki içten ve etkili aşk, gurbet şiirleridir. Şiirlerinin bir kısmı Ercişli Emrah'ın (17.yy) Selvi Han'la ilişkili halk hikâyesine de eklenmektedir. Ercişli'nin bazı şiirleri de Erzurumlu Emrah'a mal edilmiş olabilir ( Not:Sefil Emrah la biten şiirler Ercişli emraha aittir. Diğerleride Erzurumlu Emraha aittir.)

Dedim Erzurum nedir dedi ilimdir
Dedim gidermisin dedi yolumdur
Dedim emrah kimdir dedi kulumdur
Dedim satarmısın dedi ki yok yok

asik gülabi - ali ile neslihan

Asik Gül Ahemt Yigit - Halamin Kizi

GUL AHMET YIGIT - ANAMIN ACER GELINI